6 Ağustos 2014 Çarşamba

Bunca polis neden gözaltında veya tutuklu, biliyor muyuz?

Bugünden başlayarak Hürriyet'teki köşemde son yürütülen ve hedefinde şimdilik bir zamanların büyük soruşturmalarını yürüten rütbeli polislerinin olduğu, kamuoyunda kimilerince 'paralel operasyonu' kimilerince 'intikam operasyonu' olarak adlandırılan son soruşturmanın dayanaklarını yazmaya başladım.
Bu yazı serisinin sonunda, o dayanakları da internet ortamında paylaşacağım ve dileyen kaynağı kendisi de görebilecek. Ama şimdilik, bugünkü Hürriyet yazımı burada paylaşıyorum, devamı da gelecek.
***

Türkiye, tam da Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi üç haftadır polislerin başka polisleri gözaltına almasıyla başlayan bir operasyonu konuşuyor.
Kimine göre bu operasyon bir 'intikam' operasyonu; çünkü gözaltına alınan ve bir bölümü de tutuklanan polisler iktidarın yolsuzluk suçlamalarıyla karşılaştığı 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarını yapanlar.
Kimine göre bu 'paralel yapı' operasyonu; çünkü 17 ve 25 Aralık birer 'darbe girişimi'ydi, o girişimi gerçekleştiren polisler şimdi hesap veriyor.
Bunlar tabii isteyenin yapabileceği türden genellemeler ve yorumlar. Burası, kağıt üzerinde hala bir 'hukuk devleti' ve o yüzden de adli soruşturmaların 'intikam' için veya muhayyel suçlamalarla yapılmaması, somut dayanaklara sahip olması gerek.
Son olarak dün sabah da bir kısmı rütbeli 30'dan fazla polisin gözaltına alındığı bu soruşturmanın, 'Casusluk, usulsüz telefon dinleme, resmi evrakta sahtecilik' gibi suç iddialarıyla yürütülmekte olduğu bizzat savcılık tarafından daha önce açıklandı.
Peki bu iddiaların dayanağı ne?
Benim görebildiğim kadarıyla iki temel dayanak var.


1. Dayanak: İstanbul polisine mercek tutan rapor



Birinci dayanak, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu'ndan müfettişlerin 14 Mayıs 2014'te Bakanlık makamına sundukları, oradan da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen teftiş raporu.
Ekleriyle birlikte 3 bin sayfadan fazla tutan bu rapor, esas olarak İstanbul Emniyetinde istihbarat ve terörle mücadele şubelerinde yapılan usulsüz dinlemeleri konu alıyor.
Bu raporlarda verilen pek çok örnek gazetelere de yansıdı zaten ama burada önemli olan şu: Bu rapor aslında bir 'ön rapor' çünkü teftiş sırasında çıkan ve bir kısmının yine suç olduğu öne sürülen teknik aksaklıklardan ötürü müfettişler incelenen yıllarla ilgili bütün telefon dinleme kararlarına ulaşmakta güçlük çekiyor, bu güçlüğü yenmek için de rastgele örnekleme yoluyla bazı dosyalar seçilmiş, sadece onlara bakılmış.
Yani bu raporda ortaya konan usulsüzlükler, İstanbul Emniyeti'nin incelenen yıllar boyunca yaptığı 70 bine yakın dinleme içinde sadece bir tutam; dosyaların hepsi incelendiğinde belki sayı çok büyüyecek.


2. Dayanak: Selam-Tevhid soruşturmasındaki arızalar



Bunca polisin gözaltına alınmasına, bir kısmının tutuklanmasına yol açan soruşturmanın ikinci dayanağı, İstanbul Emniyeti'nde 2010 yılında başlatılan ve daha geçenlerde savcılığın 'Kovuşturmaya yer yoktur' kararıyla kapanan bir terör örgütü soruşturmasıyla ilgili yazılan polis fezlekesi.
Varlığı iddia edilen bu terör örgütünün adı 'Tevhid-Selam.'
Aslında eski dönemde bu isimle bir örgüt soruşturuldu, sonra yargılandı ve mahkum da edildi. Örgütün Uğur Mumcu, Muammer Aksoy cinayeti gibi cinayetleri işlediği öne sürüldü, bu cinayetlerin faillerinin bulunduğu söylendi, hatta onlar mahkum oldu.
Ama bu mahkumiyetler Mumcu ve Aksoy ailesinin geride kalanları ile avukatlarını tatmin etmedi, bildiğim kadarıyla. Onlar gerçek suçluların bulunduğuna ikna olmadılar.
'Selam-Tevhid' İran İslam Devrimi gibi bir devrimin Türkiye'de de olmasını isteyen, daha çok Şia inancı etrafında örgütlenmiş, sayıca az kişiden oluşmasına rağmen Başbakanın çok yakın çevresine kadar girebilmiş, her yana etki ajanlarını sokabilmiş bir örgüt polise göre. Örgütün lideri de 2004 yılında hapisten çıkmış olan Selam dergisi sahibi Nureddin Şirin diye birisi.
Polis bu iddialarla 2010 yılında Selam-Tevhid dosyasını açıyor; başlangıçta sadece Nurettin Şirin ilişkileri soruşturulurken 2011 yılında Kamile Yazıcıoğlu adlı bir kadın İstanbul Emniyeti'ne gelerek eşi Hüseyin Avni Yazıcıoğlu ile ilgili ayrıntılı ifadeler veriyor; Kamile Yazıcıoğlu bu ifadelerini birkaç kez tekrar ediyor, hatta polisin kendisine verdiği bir flash bellekle kocasının bilgisayarından bazı belgeler kopyalamak istiyor, bu bellek çalışmayınca oğlunun MP3 player'ına belgeleri kopyalayıp polise getiriyor.
Böylece birden bire Selam-Tevhid soruşturması genişliyor ama ne genişlemek... MİT Müsteşarı Hakan Fidan'dan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın telefon görüşme kayıtlarının yapılıp kağıda dökülmesine kadar genişleyen bir soruşturma ve 'şüpheli' listesi ortaya çıkıyor.
Polisler bu soruşturmayı yürütürken 17 ve 25 Aralık yaşandı; ardından Emniyet'te ve İstanbul başta olmak üzere savcılıklarda depremler oldu. Nihayetinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu 'Selam-Tevhid' dosyasını 'Kovuşturmaya yer yoktur' kararıyla kapattı; kapatmazdan önce de soruşturmanın sefahatıyla ilgili İstanbul Polisi'nden bir rapor istedi.
İşte İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün hazırladığı Selam-Tevhid soruşturmasının nasıl yapıldığına ilişkin 1200 sayfayı aşan o rapor ve sonrasında savcılığın verdiği 'kovuşturmaya yer yoktur' kararı, bugün polislere yönelik yapılan son soruşturmanın ikinci ana dayanağı.
Peki bu dayanaklar ne ve ne kadar sağlamlar?

Maalesef bugünlük yerimin sonuna geldim. İsterseniz bu son derece kapsamlı ve örnekleriyle sunacağım yer yer ciddi kara mizah izleri taşıyan konuya önümüzdeki günlerde devam edelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder