Bugünden başlayarak Hürriyet'teki köşemde son yürütülen ve hedefinde şimdilik bir zamanların büyük soruşturmalarını yürüten rütbeli polislerinin olduğu, kamuoyunda kimilerince 'paralel operasyonu' kimilerince 'intikam operasyonu' olarak adlandırılan son soruşturmanın dayanaklarını yazmaya başladım.
Bu yazı serisinin sonunda, o dayanakları da internet ortamında paylaşacağım ve dileyen kaynağı kendisi de görebilecek. Ama şimdilik, bugünkü Hürriyet yazımı burada paylaşıyorum, devamı da gelecek.
***
Bu yazı serisinin sonunda, o dayanakları da internet ortamında paylaşacağım ve dileyen kaynağı kendisi de görebilecek. Ama şimdilik, bugünkü Hürriyet yazımı burada paylaşıyorum, devamı da gelecek.
***
Türkiye, tam da Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi üç haftadır
polislerin başka polisleri gözaltına almasıyla başlayan bir operasyonu
konuşuyor.
Kimine göre bu operasyon bir 'intikam' operasyonu; çünkü gözaltına alınan ve bir bölümü de
tutuklanan polisler iktidarın yolsuzluk suçlamalarıyla karşılaştığı 17 Aralık
ve 25 Aralık operasyonlarını yapanlar.
Kimine göre bu 'paralel
yapı' operasyonu; çünkü 17 ve 25 Aralık birer 'darbe girişimi'ydi, o
girişimi gerçekleştiren polisler şimdi hesap veriyor.
Bunlar tabii isteyenin yapabileceği türden genellemeler ve
yorumlar. Burası, kağıt üzerinde hala bir 'hukuk devleti' ve o yüzden de adli
soruşturmaların 'intikam' için veya muhayyel suçlamalarla yapılmaması, somut
dayanaklara sahip olması gerek.
Son olarak dün sabah da bir kısmı rütbeli 30'dan fazla
polisin gözaltına alındığı bu soruşturmanın, 'Casusluk, usulsüz telefon
dinleme, resmi evrakta sahtecilik' gibi suç iddialarıyla yürütülmekte olduğu bizzat
savcılık tarafından daha önce açıklandı.
Peki bu iddiaların dayanağı ne?
Benim görebildiğim kadarıyla iki temel dayanak var.
1. Dayanak: İstanbul polisine mercek tutan rapor
Birinci dayanak, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu'ndan
müfettişlerin 14 Mayıs 2014'te Bakanlık makamına sundukları, oradan da İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen teftiş raporu.
Ekleriyle birlikte 3 bin sayfadan fazla tutan bu rapor, esas
olarak İstanbul Emniyetinde istihbarat ve terörle mücadele şubelerinde yapılan
usulsüz dinlemeleri konu alıyor.
Bu raporlarda verilen pek çok örnek gazetelere de yansıdı
zaten ama burada önemli olan şu: Bu
rapor aslında bir 'ön rapor' çünkü teftiş sırasında çıkan ve bir kısmının yine
suç olduğu öne sürülen teknik aksaklıklardan ötürü müfettişler incelenen
yıllarla ilgili bütün telefon dinleme kararlarına ulaşmakta güçlük çekiyor, bu
güçlüğü yenmek için de rastgele örnekleme yoluyla bazı dosyalar seçilmiş,
sadece onlara bakılmış.
Yani bu raporda ortaya konan usulsüzlükler, İstanbul
Emniyeti'nin incelenen yıllar boyunca yaptığı 70 bine yakın dinleme içinde
sadece bir tutam; dosyaların hepsi incelendiğinde belki sayı çok büyüyecek.
2. Dayanak: Selam-Tevhid soruşturmasındaki arızalar
Bunca polisin gözaltına alınmasına, bir kısmının
tutuklanmasına yol açan soruşturmanın ikinci dayanağı, İstanbul Emniyeti'nde
2010 yılında başlatılan ve daha geçenlerde savcılığın 'Kovuşturmaya yer yoktur' kararıyla kapanan bir terör örgütü
soruşturmasıyla ilgili yazılan polis fezlekesi.
Varlığı iddia edilen bu terör örgütünün adı 'Tevhid-Selam.'
Aslında eski dönemde bu isimle bir örgüt soruşturuldu, sonra
yargılandı ve mahkum da edildi. Örgütün Uğur
Mumcu, Muammer Aksoy cinayeti gibi cinayetleri işlediği öne sürüldü, bu
cinayetlerin faillerinin bulunduğu söylendi, hatta onlar mahkum oldu.
Ama bu mahkumiyetler Mumcu ve Aksoy ailesinin geride
kalanları ile avukatlarını tatmin etmedi, bildiğim kadarıyla. Onlar gerçek
suçluların bulunduğuna ikna olmadılar.
'Selam-Tevhid'
İran İslam Devrimi gibi bir devrimin Türkiye'de de olmasını isteyen, daha çok
Şia inancı etrafında örgütlenmiş, sayıca az kişiden oluşmasına rağmen
Başbakanın çok yakın çevresine kadar girebilmiş, her yana etki ajanlarını
sokabilmiş bir örgüt polise göre. Örgütün lideri de 2004 yılında hapisten
çıkmış olan Selam dergisi sahibi Nureddin
Şirin diye birisi.
Polis bu iddialarla 2010 yılında Selam-Tevhid dosyasını
açıyor; başlangıçta sadece Nurettin Şirin ilişkileri soruşturulurken 2011
yılında Kamile Yazıcıoğlu adlı bir
kadın İstanbul Emniyeti'ne gelerek eşi Hüseyin
Avni Yazıcıoğlu ile ilgili ayrıntılı ifadeler veriyor; Kamile Yazıcıoğlu bu
ifadelerini birkaç kez tekrar ediyor, hatta polisin kendisine verdiği bir flash
bellekle kocasının bilgisayarından bazı belgeler kopyalamak istiyor, bu bellek
çalışmayınca oğlunun MP3 player'ına belgeleri kopyalayıp polise getiriyor.
Böylece birden bire Selam-Tevhid soruşturması genişliyor ama
ne genişlemek... MİT Müsteşarı Hakan
Fidan'dan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
telefon görüşme kayıtlarının yapılıp kağıda dökülmesine kadar genişleyen bir
soruşturma ve 'şüpheli' listesi ortaya çıkıyor.
Polisler bu soruşturmayı yürütürken 17 ve 25 Aralık yaşandı;
ardından Emniyet'te ve İstanbul başta olmak üzere savcılıklarda depremler oldu.
Nihayetinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu 'Selam-Tevhid' dosyasını 'Kovuşturmaya yer yoktur' kararıyla
kapattı; kapatmazdan önce de soruşturmanın sefahatıyla ilgili İstanbul
Polisi'nden bir rapor istedi.
İşte İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün hazırladığı Selam-Tevhid
soruşturmasının nasıl yapıldığına ilişkin 1200 sayfayı aşan o rapor ve
sonrasında savcılığın verdiği 'kovuşturmaya yer yoktur' kararı, bugün polislere
yönelik yapılan son soruşturmanın ikinci ana dayanağı.
Peki bu dayanaklar ne ve ne kadar sağlamlar?
Maalesef bugünlük yerimin sonuna geldim. İsterseniz bu son
derece kapsamlı ve örnekleriyle sunacağım yer yer ciddi kara mizah izleri
taşıyan konuya önümüzdeki günlerde devam edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder